Nedim Türfent neden hayatının altı buçuk yılını terör hükümlüsü olarak Türkiye’de parmaklıklar ardında geçirdiğini biliyor. Onu mahkum eden mahkeme gerekçeli kararında açıklamıştı: devlet hakkında “rahatsız edecek abartılı” haberler yapmak.
2022 yılının Kasım ayında cezasını tamamlayan Türfent, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret’e: “ilk günlerde yoğun bir misafir ağırlama süreci yaşadım. Onca zaman yalnız kaldıktan sonra kalabalıkla rastlaşmak çok güzel bir duygu idi “dedi. İngilizceye de çevrilen aşağıdaki röportaj anlaşılırlık ve uzunluk bakımından minimal seviyede düzenlenmiştir.
Türfent’in CPJ’e aktardığına göre, mahkumiyeti bariz şekilde misilleme amaçlı olmasına ve aleyhine ifade vermesi için getirilmiş 13 savcılık tanığının tamamının ifadelerini geri çekmiş olmalarına karşın, Kürt olması sebebiyle davası benzer davalara kıyasla ülke gündeminde daha az ilgi gördü. Türfent Türkiye’nin güneydoğusunun uç noktasında, İran ve Irak sınırlarının yakınında, ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı ve otonomi arayışında silahlı grupların aktif olduğu bir bölgede doğdu. Hikayeleri bölgenin dışına ulaşmayan mağdurlara yardın etmek için muhabirliğe başladı ve daha sonra kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) yerel çatışma alanlarındaki hak ihlalleri üzerine haberler yazmaya başladı. Ancak kendisi de o haberlerden birinin öznesi oldu.
Türkiyeli yetkililer geçen yıl bu tip hak ihlallerini artırarak iki düzinenin üzerinde Kürt gazeteciyi terörizm şüphesiyle tutukladılar ve Türkiye CPJ’in 1 Aralık 2022 tarihli hapishane sayımında dünyanın en çok gazeteci hapseden ülkeleri arasında dördüncü sırada yer aldı.
CPJ yorum almak için Türkiye’nin Adalet ve İçişleri bakanlıklarına e-posta yolladı ancak cevap alamadı.
Tutuklanmanızdan önceki süreci anlatır mısınız? Tehditler aldığınıza dair haberler çıkmıştı.
Çatışmalı alanlarda hak ihlallerini haberleştiren her gazeteci gibi ben de birkaç haberden sonra hak ihlallerine imza atan kişiler tarafından bilfiil hedef haline getirildim. Kuşku götürmez ki “Türk’ün gücünü göreceksiniz!” adlı haber bir nevi işaret fişeği oldu! [Editörün notu: 2016 yılında Türfent özel harekat polislerinin Hakkari’de bir grup işçiyi tehdit ederek gözaltı işlemi yaptıklarını haberleştirmişti.]
Yalan olmasın, “Türk’ün gücünü göreceksiniz!” haberim kamuoyunda gündem olur olmaz valilikten ilgili bakanlıklara kadar söz konusu işkenceyi yapan polisler hakkında soruşturma açıldığı bilgisi paylaşıldı. Belirtmeye bile gerek yok zira o da formalite icabıdır.
O haberi yaptıktan sonra ilkin takip ve sözlü taciz, sonrasında plastik mermili saldırıdan JİTEM’in sosyal medya hesaplarından ölüm tehditlerine kadar vardı iş. Kolluk kuvvetleri sizi koruyup kollamakla görevli iken, direkt onlardan ölüm tehdidi almak kolay olmasa gerek. Bu konuda suç duyurusunda bulunsak da soruşturma konusu dahi yapılmadı.
Tehditleri o denli ciddiye bindi ki Van girişinde özel harekatçılar beni aldıklarında saatlerce gözaltına alınmam inkar edildi. Kamuoyunun yoğun baskısı sayesinde saatler sonra gözaltına alındığım kabul edildi. Nitekim gözaltında yoğun bir şekilde fiziki şiddet ve saldırıya maruz kaldım. Bunlara ilişkin şikayetlerimiz de dikkate alınmadı, burası Türkiye’nin bir ucu! Kimsenin ruhu bile duymaz, duysa bile ne olur ki; arkalarında dağ gibi bir cezasızlık kültürü var.
Savcılık tanıkları dava sırasında size karşı olan ifadelerini geri çektiklerinde neler hissettiniz? Mahkemenin sizi gene de suçlu bulacağını bekliyor muydunuz?
Ben 13 ay boyunca [cezaevinde] iddianame beklemek zorunda kaldım. Bu bir yılı aşkın süre boyunca ne ile suçlandığımı bile bilemedim. Akabinde evlere şenlik bir yargılama oldu, sözümona bir yargılama. İddia makamının tanık olarak karşımıza çıkardığı kişiler, iddia makamını çürüttü. Tanıklar mevzubahis ifadelerin polisler aracılığıyla kendilerine zor kullanılarak imzalattırıldığını mahkeme huzurunda beyan etti.
Şok olmadım açıkçası, çünkü zorla ifade verdirme buralarda çok satıyor! Bu tanık ifadeleri kalınca, dosyada sadece haberler kaldı. Elleri boş kaldı dolayısıyla. Bir ceza verilemeyeceği kanısı herkeste oluştu. Gelgelelim, karar duruşmasından önceki duruşmada hakkımda tahliye kararı veren heyet üyesi apar topar dosyadan çıkarıldı. O an anladık ki bunlar söz konusu haberlerim yüzünden siyasi saiklerle hareket ediyorlar ve kuvvetle muhtemel verecekleri karar da bu tavırlarından bağımsız olmayacak.
Tanıkların bu iddialarına dair bir soruşturma açıldı mı?
Kadın tanığın biri ifade kağıdını imzalamaması durumunda polislerin kendisine tecavüz tehdidinde bulunduğunu açıkladı. Başka biri kağıdı imzalamaması üzerine dişinin kerpetenle çekildiğini söyledi. Diğerleri de bunlardan çok da ayrıksı değildi. Normal bir ülkede olsak, bu söylemler üzerine davanın seyri derhal değişirdi. Jet hızıyla soruşturma başlatılırdı. Gelgelelim üç maymunu oynamayı yeğlediler.
Neden hedef seçildiğinizi düşünüyorsunuz?
Özgür basının ve haberciliğin hedef alındığı ve belki de benim şahsımda diğer gazetecilere de ‘güçlü’ bir mesaj verilmek istendiği aleniydi. İbret-i alem olsun diye!
Hapishane tecrübenizden bahseder misiniz?
[Beş farklı kapalı veya yüksek güvenlikli cezaevinde kaldığını belirtti.] Günlerimi genel olarak okuma-yazma ile değerlendirirdim. Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 18 ay boyunca keyfi bir şekilde tek kişilik hücrede tutuldum. Tutukluluk boyunca haklarımız neredeyse hep askıdaydı. Hem OHAL hem de pandemi onlar için sağlam mesnetlerdi.
Genel olarak cezaevlerinde sağlığa erişim noktasında ciddi sorunlar yaşanıyor. Bazen bir rahatsızlığın veya hastalığınız oluyor; revir/doktor için verdiğiniz dilekçelere çok geç yanıt veriliyor. Bazen bu bir ayı geçebiliyordu. Sohbet, spor, kurs ve benzeri sosyal faaliyet haklarından tutalım, kitap, gazete, yayın, TV ve radyo haklarına dek hepsinde de hak ihlallerine maruz kaldım.
Cezaevinde kaba anlamda fiziki işkenceye maruz kalmasam da, tekli ve üçlü hücrelerde yıllarca tecrit altında tutulmak başlı başına bir işkencedir.
Davada yaşanan skandallara rağmen mahkum olmanızın Türkiye gündeminde çok yer almamasını neye bağlarsınız?
Yaşanan onca skandala ve hukuk garabetlerine rağmen gazeteciliğe verilen ağır cezanın ülke gündeminde hak ettiği değeri görememesinin temel bir nedeni var. Basın ve ifade özgürlüğü alanında çalışan ulusal ve uluslararası kuruluşlarının o zamanki duyarsızlığı. Bu kuruluşlar, İstanbul’da bir gazeteci tutuklandığında verdikleri tepkinin yüzde onunu bile Hakkari’de tutuklanan gazeteci için vermiyorlar. Gazetecilere saldıranların tavrı yetmiyor üzerine bir de bu ayrımcılık tuz biber oluyor. Benim için oluşan duyarlılık ceza verildikten çok sonra oluştu. Bugün daha yargılama aşaması başlamayan tutuklu gazeteci arkadaşlarımız var. Bizim için geç kalındı, onlar için geç olmasın, olmamalı.
Gazeteciliğe devam edecek misiniz? Gelecek planlarınız neler?
Gazeteciliğe devam etmeme gibi bir seçenek olamaz. Mesleğimiz alnımız akı, onun için azıcık bir kefaret ödedik diye kalemi bırakacak değiliz. Ülkemizde bir asırdır süregelen dertlerden kurtulmak için kaleminin mürekkebini halktan alan yazar ve çizerlere azımsanamayacak bir gereksinim var. Türkiye’de gazetecilik mesleği artık can çekişiyor. Sahici gazetecilikte ısrar için verilen her ufak emek bile can suyu kadar hayatidir. Ben de bir gıdım canımla yazmayı sürdürme niyetindeyim, naçizane.
Şüphesiz gelecek adına aklımda kimi şeyler bulunmakta, velakin kati planlar kurmak için kendime biraz daha zaman vermeyi ve bir nefes almayı düşünüyorum. O kadarına da hakkım vardır, değil mi?