Maya Taal
31 Ağustos 2013’te Der Spiegel ABD’nin Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) Katar yayıncısı El Cezire’nin özel iletişimlerini hacklediğini duyurdu. Alman haber dergisi eski NSA çalışanı Edward Snowden’ın sızdırdığı belgeleri adres göstererek, NSA’nın El Cezire tarafından özel olarak korunan ilginç hedeflerin iletişimlerine girmeyi “dikkate değer bir başarı” olarak addettiğini yazdı.
CPJ Risk Listesi: Basın Özgürlüğü Nerelerde Sıkıntılı
Maya Taal
Yılın sonları itibarıyla El Cezire’ye karşı yapılan hackleme NSA’nin herhangi bir haber mecrasına dair bildirilen tek casusluk faaliyetiydi. Ama Snowden tarafından elde edilen belgelerle ortaya çıkanlar ABD ve müttefiklerinin geniş bir şekilde izleme yaptığını ortaya koydu – bu izleme küresel Internet mahremiyetine ve bu sebeple tüm dünyada basın özgürlüğüne karşı kesin bir tehdit oluşturuyor. Dijital iletişim haber toplamak için çok önemli hale geldi ve İnternetin merkezsizleşmiş doğası tüm dünyada bugüne kadar geleneksel medyada haber yapmaları ya da yorum bildirmeleri kısıtlanan birçok gazeteci için koruma sağladı. Dahası ABD hükümeti ifade özgürlüğü ve Internet açıklığı konusundaki küresel liderliğine leke sürmüş oldu. Özellikle de konu Çin ve İran gibi baskıcı ülkelerin İnterneti kısıtlama yolundaki çabalarıyla savaşmaya gelince.
Avrupa Parlamentosu üyelerinden ve İnternet özgürlüğü konularının önde gelen isimlerinden Marietje Schaake “İnternet üzerinden kendi insanlarını kontrol etmeye çalışan ülkelerin kendilerine ait bir ajandaları var. Daha fazla kontrol istiyorlar hatta İnternette sansür istiyorlar,” diyor. Schaake CPJ’ye “NSA tarafından tetiklenen bu tartışmanın dibe doğru bir yarış haline gelmesinin önüne geçmeliyiz,” diyor.
ABD ve Birleşik Krallık’ın kitlesel izleme programları, çeşitli hükümetlerin kısıtlayıcı İnternet yasaları ve küresel siber saldırı dalgaları CPJ’in Risk Listesi’nde kendilerine yer buldu.
CPJ 2012 yılında basın özgürlüğünün tehlike altında olduğu ülkeleri vurgulayabilmek için Risk Listesi oluşturdu. Bu yıl bu listeye tüm dünyada gazeteciler için eleştirel bir platform olan İnternetin özgürlüğü konusundaki ciddi geri gidişler nedeniyle uluslar üstü sanal alem platformunu da ekleme ihtiyacı hissettik.
2013 yılında CPJ, gazetecilerin iki araya sıkıştığı siyasi kutuplaşmalarla bölünmüş Mısır ve Bangladeş’i; şiddetli çatışmalarla enkaza dönen Suriye’yi ve otoriter Vietnam [yönetimini] de ekledi. Diğer eklenenler Ekvador, Liberya, Rusya, Türkiye ve Zambiya – bunların hepsi ismen demokratik ülkeler ama ifade özgürlüğü ve bağımsız habercilik alanları hızlıca daralıyor.
Liste CPJ çalışanlarının uzmanlıklarına dayanıyor fakat aynı zamanda gazeteci ölümleri ve hapsedilmeler, kısıtlayıcı yasalar, devlet sansürü, basına karşı saldırıların cezasızlığı ve sürgüne gönderilen gazeteciler gibi işaretleri de temel alıyor. Risk Listesi’ndeki ülkeler dünyanın en azılı basın özgürlüğü düşmanları değil, fakat CPJ’in 2013 boyunca medya iklimindeki en öne çıkan geriye gidişleri belgelediği noktalar. Bazı ülkelerin CPJ’in 2012 yılındaki ilk Risk Listesi’nde bulunup bu yılkinde bulunmamaları iyileşme kat ettikleri anlamına gelmiyor – sadece onları listeden çıkarmaya sebep olan daha yeni gelişmeler meydana geldi.
2013 yılında tanık olunan trendlerden bazıları şunlar:
- Mısır’da gazeteci ölümleri ve sansürün de dahil olduğu birçok göstergede kötüleşme
- Ekvador, Liberya, Rusya, Vietnam ve Zambiya’da ifade özgürlüğünü kısıtlayacak yeni yasalar
- Türkiye’de hükümetin isteğiyle gazetecilerin kovulması ya da istifaya zorlanması
- Bangladeş ve Rusya’da gazetecilerin hedef seçilerek şiddete uğraması ve Suriye’de gittikçe artan kaçırmalar
- Rusya, Vietnam ve Bangladeş’te internet gazeteciliğine baskılar
Muhtemelen hiçbir yerde basın özgürlüğü 2013 yılında Mısır’da olduğu kadar kötüleşmedi. Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi döneminde gazetecilere edilen eziyet yılın ortasında ordu Mursi’yi koltuğundan edip Muri yanlısı medya mecralarına baskı kurmaya başladığında radikal bir şekilde tesine döndü. Bu yılın sonlarına doğru en az 6 gazeteci öldürülmüştü, bu sayı Mısır’ı gazetecilerin ölümle yüz yüze gelebildiği ülkeler listesinde Suriye’den sonra üçüncü sıraya koyuyor. Düzinelerce gazeteci tutuklandı. Devlet sansürüne ek olarak, oto sansür iklimi de kendini göstermeye başladı.
Liberya ve Zambiya’daki olumsuz trendler, her iki ülkenin hükümetleri yeni bir ifade özgürlüğü dönemi sözü verdikleri için, daha da özel bir önemde. Onun yerine her iki ülkede de devam eden bir gazetecileri kamuoyunda kötüleme ve gazetecileri mahkemeler yoluyla gemleme durumu söz konusu.
Türkiye hali hazırda yükselen bir demokrasi olarak imajını terörle mücadele kanunlarını özellikle Kürt gazetecileri hapsetmek için suistimal ederek lekeledi. Gezi Parkı protestoları sırasında hem ulusal hem uluslar arası gazetecilere karşı yapılan sözlü ve fiziksel saldırılarla Türkiye bağımsız habercilik alanını iyice daralttı.
Ekvador ve Rusya muhalefeti boğmak için hükümetlere büyük bir güç veren sınırları belirsiz ve geniş kapsamlı yasalar uyguladılar. Hali hazırda iftira ile ilgili kanunları suistismal etmesiyle bilinen Ekvador geniş sansür yetkilerine sahip yeni bir iletişim kanunu çıkardı. Kanun Devlet Başkanı Rafael Correa’ya bağlı bir devlet kurulu tarafından uygulanacak. Putin’in başkanlığa dönüşüyle Dmitry Medvedev zamanındaki küçük çaplı reformlardan geri dönüş ve basın için giderek artan oranda düşman bir iklim baş gösterdi. Vietnam İnternet üzerinden konuşma yapmayı büyük ölçüde kısıtlayan yeni bir kararname çıkardı. Bu, ülkenin tek bağımsız medyasını temsil eden bloggerları tehdit ediyor.
Siyasi kutuplaşma 2013 yılında Bangladeş’i hasara uğrattı ve gazetecilikle siyaset arasındaki çizgi hiç olmadığı kadar belirsiz hale geldi. Gazeteciler ülkenin 1971 yılında Pakistan’dan ayrılmasına dayanan siyasi yaraların ve dini gerilimlerin kıvılcımlandırdığı bir dizi protesto sırasında tüm taraflarca saldırıya uğradı.
Suriye’de muhabirler için aşırı derecede tehlikeli olan durum daha da kötü hale geldi. Sadece gazeteciler için en ölümcül ülke konumunda kalmadı Suriye, kaçırmalar giderek artan şekilde olağanlaştı ve bu da olup biteni haberleştirmeyi neredeyse imkansız hale getirdi.
İşte CPJ Risk Listesi’ndeki 10 ülkeyle ilgili kapsül raporlar:
Sanal Alem
2013 yılında uluslar üstü bir mecra olan sanal alemde gazetecilere karşı yeni ve derinden hissedilen tehditler ortaya çıktı. İnternet hükümet kontrolünün yokluğu nedeniyle gazetecilik pratiğinde devrim yarattı, fakat İnternetin merkezsizleşmiş doğası birçok ülkenin dijital bilginin serbest akışını izlemek ya da kesintiye uğratmak için çoğalttığı çabalarla tehdit altında.
Eski NSA çalışanı Snowden’dan elde edilen gizli belgelere dayanan haberler hem ABD sınırları içinde hem de dışında geniş çaplı izleme faaliyetini ortaya çıkardı. Bu, gizliliği esas alan haber toplama üzerinde olumsuz bir etki yarattı. Uzmanlara göre, metaveri toplamak yetkililere, telefon görüşmelerinin saati ve tarihi, telefon numaraları, mekanı ve daa fazlası gibi kayıtlar sayesinde gazetecilerin kontaklarının ve eylemlerinin haritasını çıkarma imkanı veriyor.
San Francisco Bay’deki deneyimli bir araştırmacı gazeteci olan Thomas Peele “Herkes kaynak olmaktan korkuyor,” diyor. “Şimdi muhabirler tekrar ödemeli telefon bakınmaya, yakalardaki kırmızı karanafillere bakınmaya başladı, çünkü herkes biliyor ki, gerekli hazırlığı olmayan bir muhabire ulaşmak için bir hükümet e-posta adresi kullanmak, ya da hükümette çalışmak, ya da muhabire ulaşmak için hükümet tarafından verilmiş bir telefonu ya da cep telefonunu kullanmak, özel bir e-posta hesabı kullanmak ama bir hüküme bilgisayarından o hesaba girmek bunların hepsi bu çağda ve bu günde kolaylıkla tespit edilebiliyor.”
ABD dışındaki gazeteciler ve kaynaklar da özellikle deşifre olmak konusunda kırılgan durumdalar çünkü onlar da ABD kanunları tarafından sağlanan mahremiyeti koruma yollarını kullanıyor. Guardian gazetesine göre Birleşik Krallık’ın elektronik dinleme ve güvenlik ajansı GCHQ teknoloji firmalarından bilgi toplamak için NSA ile işbirliği halinde. Yine Birleşik Krallık’ta muhalifleri tarafından “meraklı tazenin kanunu” olarak adlandırılan ve yetkililere İnternet kullanımını gözetlemek konusunda daha geniş yetki tanıyan yeni bir kanun teklifi, belirli siyasetçiler tarafından şiddetle karşı çıkılmasına rağmen 2013 sonlarında halen bazı Britanyalı yetkililer tarafından savunuluyor.
ABD ve Birleşik Krallık hükümetlerinin dijital mahremiyeti ihlalleri ahlaki otoritelerine ve diğer ülkelere İnterneti kısıtlıyorlar diye meydan okuyabilmelerine leke sürdü. Bunların arasında ABD’nin İnternet hegemonyasının en büyük muhaliflerinden biri olan Çin de bulunuyor. Eylül ayında Çinli yetkililer hali hazırda zaten katı olan sosyal medya denetimine bir yenisini eklediler. Buna göre internette çok paylaşılan ama iftira sayılabilecek yorumlar yazanlar hapse girebilecek. Singapur’da haber siteleri için yeni bir lisanslama kuralı ise geleneksel medya üzerindeki sansürün İnternet’e genişlemesi olarak görülebilir. Bahreynli yetkililer ise isimsiz kullanıcıları soruşturabilmek için sosyal medya hesaplarını hacklediler. Bunların hepsi Risk Listesi’nde belirtilen Bangladeş, Rusya ve Vietnam’daki online gazetecilere karşı baskıcı eylemlere ek.
2013’te bir dizi siber atak da bazı medya mecralarını vurdu. Hem New York Times hem The Wall Street Journal Çinli bilgisayar korsanlarının iletişimlerini hacklemeye çalıştıklarını yazdı. İran’da Haziran ayındaki seçimler yaklaşırken muhalefetin web siteleri hacklendi ve Google, onbinlerce İranlı e-posta kullanıcısının hedef alındığını söyledi. Suriye Elektronik Ordusu bir dizi siber saldırıyı üstlendi, buna The Associated Press’in Twitter hesabı da dahil. [Bu hacklemenin sonunda] Beyaz Saray’da patlama olduğuna dair atılan sahte bir twit Dow Jones Endüstriyel Ortalaması’nın 143 puan düşmesine sebep oldu. Kürsel gücün merkezinden uzakta, Burma’daki silahlı çatışmayı takip eden gazeteciler e-posta hesaplarının devlet tarafından desteklenen saldırganlarca engellendiğini söyledi. Guatemalalı haber mecrası elPeriódico, Başkan Otto Pérez Molina’nın yönetimindeki yolsuzluk olduğunu iddia eden haberler yayınladıkları için bir dizi siber saldırıda hedef alındıklarını söyledi
Mısır
Yıl boyunca Mısır basını gittikçe artan şekilde siyaseten kutuplaştı. Müslüman Kardeşlerin Muhammed Mursi’si ve müttefikleri iktidardayken eleştirel gazetecileri sindirmek için HIGHLY CHARGED bir retorik ve yasal tacizi kullandı. CPJ Ağustos 2012’den Mursi’nin iktidardan düştüğü Temmuz 2013’e kadar gazetecilere karşı en az 78 saldırı belgeledi. CPJ bu saldırıların 72’sinden Müslüman Kardeşler destekçilerinin sorumlu olduğunu ortaya çıkardı, diğer saldırılarsa muhalif gruplar tarafından Müslüman Kardeşler’den yana olduğu düşünülen gazetecilere karşı yapıldı.
Mısır’daki durum Mursi Mısır ordusu tarafından koltuğundan edildikten sonra birden bire Mursi destekçilerine karşı oldu, ordu Mursi yanlısı yayınları ya kapattı ya da ağır şekilde sansürledi. CNN ve El Cezire’nin de aralarında olduğu yabancı haber kuruluşları orduya karşı mesafeli görüldü ve sistematik bir şekilde taciz edildi. Ordu kontrolü ele aldığından beri en az 5 gazeteci öldürüldü, 30’u saldırıya uğradı ve 11 basın kuruluşu basıldı. CPJ e az 44 gazetecinin gözaltına alındığını belgeledi. 2013 sonu itibarıyla en az 5 gazeteci hapisteydi.
Hükümetin medya üzerindeki baskısı tüm ülkede ilan edilen olağanüstü gale daha da sıkılaştı. Kendilerini resmi söylemden ayıran gazeteciler sansür, gözaltına alınma, soruşturma ya da saldırı tehlikesi yaşıyor. Muhabirler arasında, Mursi’nin basını sessiz olması için sindirme çabaları büyük ölçüde başarısız olurken, askeri sansürün kök salmaya başladığına dair bir algı var. Mada Masr’ın genel yayın yönetmeni Lina Attallah Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in devrildiği insana heyecan veren günlere dönerek “Ocak 2011 civarlarında yıkılan bir korku duvarı kesinlikle vardı ve söylemek zorundayım ki o duvar geri geldi,” diyor. “Devrimden sonra umduğumuz gazeteciliği yapamayacağımıza dair bir korku var.”
Rusya
Rusya 2014 Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, bir dizi gaddarca kanunun uygulanması ve hükümet karşıtlarının soruşturmaya uğraması Soğuk Savaş’tan bu yana en baskıcı ve Batı karşıtı iklime sebep oldu. 2012’nin sonlarında yürürlüğe giren yeni kanunlara göre yurt dışından fon alan yerel insan hakları grupları ve bağımsız izleme kurulları “yabancı temsilci” ler olarak kayıt olmak zorundalar. Rus gazeteciler hükümetin hoş görmediği kuruluşlardan bilgi aldıkları için canlarının yakılmasından korkuyorlar.
18 Eylül’de Britanyalı serbest gazeteci Kieron Bryan ve serbest Rus fotoğrafçı Denis Sinyakov, Pechora Denizi’ndeki bir gemide gerçekleşen Greenpeace protestosunu takip ettikleri için korsanlıkla suçlandılar ve gözaltına alındılar. CPJ’in Moskova muhabiri ELena Milashina gazetecilerin belli başlı olayları takip ederken “yetkililerin [gazetecilere] gazeteci olarak değil eylemci olarak muamele” ettiğini ve “bunun yeni bir şey” olduğunu söylüyor. “Eğer bunu yabancılara yapabiliyorlarsa, yerel gazetecilere neler yapabileceklerini düşünün.” Hükümet aynı zamanda yaklaşan Kış Olimpiyatlarını takip eden gazetecilerle de uğraşıyor. Bağımsız gazete Novaya Gazeta için yazan Milashina yetkililer “(Soçi’de) konuştuğum her gazeteciye gelmişler ve neyi yazıp yazamayacaklarının sınırlarını gösterip bu sınırları hissetmelerini sağlamışlar,” diyor.
İki Rus gazeteci Akhmednabi Akhmednabiyev ve Mikhail Beketov 2013 yılında işleri nedeniyle hayatlarını kaybetti. Ölümleri ile ilgili olarak kimse yakalanmadı. Faili meçhul gazeteci cinayetleri korku iklimini kızıştıracak şekilde artmaya devam ediyor. CPJ araştırmasına göre en az 32 benzer olayda hiçbir tetikçi ya da azmettirici adalet önüne çıkarılmadı.
Suriye
Suriye’de hali hazırda gazeteciler için korkunç olan koşullar 2013 yılında daha da kötüleşti. Takip eden ikinci yılda da Suriye gazetecilerin öldürülmesine tanıklık etti. Yılın sonu itibarıyla bu sayı 29 idi. Buna ek olarak CPJ araştırmasına göre en az 30 gazeteci kayıp.
Güvenlik koşullarındaki keskin kötüleşme Suriye’yi yabancı gazeteciler için neredeyse çalışması imkansız bir ülke haline getirdi. Uluslararası haber kuruluşları giderek artan bir şekilde serbest çalışan gazetecilerle iş yapıyor. Serbest çalışan gazetecilerin güvenliği için çalışan Rory Peck Trust vakfı Ağustos ayında bir açıklama yayınladı ve gazetecileri Suriye’ye gitme konusunu bir kez daha düşünmeye çağırdı. Grup, “Bu, herhangi bir planlamanın ya da hazırlığın kaçırılma ya da alıkonma olasılığını azaltma ihtimalinin olmadığı yeni bir durum,” dedi.
Düzinelerce gazeteci çatışmanın çeşitli tarafları tarafından alıkonuldu, bunlara hükümet güçleri, hükümet yanlısı milisler; muhalifler ya da muhaliflerle ilişkili gruplar ve Suriyeli olmayan aşırı İslamcı gruplar dahil. Muhalif gruplar arasında gazetecileri para için ya da mahpusların takası için kaçırmak giderek olağan hale geliyor. Hükümet tarafından kontrol edilen bölgelerde yabancı gazeteciler tutuklanmaya devam ediyor ve hapiste kaldıkları süre gittikçe uzuyor. İzin belgesi olmadan çalışan yerel gazeteciler anında gözaltına alınıyor ya da ortadan kayboluyor. Sürgündeki Suriyeli bir blogger olan Rami Cerrah “Yurttaş gazeteciliği hükümet tarafından kontrol edilen yerlerde güvenlik gerekçesiyle ortadan kaldırıldı,” diyor. 2013 sonu itibarıyla birçok gazeteci Esad hükümeti tarafından tutuluyordu.
Suriye’de gazetecilik yapmayı becerebilenler bulundukları alan her kimin kontrolü altındaysa onun tarafından ağır bir şekilde sansürleniyor. Cerrah, “Ülkenin her hangi bir yerinde gazeteci olabilirsiniz ancak bir anlaşmanın parçası olmak ve onların istediği anlatıyı takip etmek zorundasınız,” diyor. “Eğer bağımsız bir gazeteciyseniz her nerede olursanız olun tehlikedesiniz.”
Vietnam
2008 yılında Vietnam’ın bloggerlar üzerinde başlattığı baskı 2013 yılında yoğunlaştı. CPJ’in yıllık hapis gazeteciler sayımına göre, Asya’da Vietnam, Çin’den sonra hapsedilen gazeteciler sayısı açısından ikinci ülke durumunda Hapiste tutulan gazeteciler arasında bulunan ve Vietnam’ın blog dünyasında Dieu Cay olarak bilinen Nguyen Van Hai, 2008 yılından beri hapiste. Nguyen Van Hai CPJ’in 2013 Uluslararası Basın Özgülüğü ödülü sahiplerinden.
Ocak ayında Katolik Kilisesi’nin Vietnam Redemptorist News’ine katkıda bulunan beş blogger sert hapis cezalarına çarptırıldı ve devamında da çeşitli devlet karşıtı suçlardan ev hapsine mahkum oldular. Yılın ortasıda üç saygın blogger Dinh Nhat Uy, Pham Viet Dao, ve Truong Duy Nhat blogları “demokratik özgürlükleri suistimal ettiği” için tutuklandılar. Bir gün süren bir duruşmanın ardından Uy ekim ayında 15 aylık ertelenmiş bir hapis cezasına ve bir yıl boyunca da ev hapsine çarptırıldı. 2013 sonu itibarıyla diğer iki blogger kendilerine resmi bir suçlama yöneltilmeden halen hapiste tutuluyordu. Blogger Nguyen Hoang Vi Ho Chi Minh’deki Nguyen Cu Trinh Hapishanesi’nde dövüldü, soyuldu ve hemşireler tarafından vajinal aramaya yaptırmaya zorlandı. Eleştirel blogger Le Anh Hung tutuklandı ve iradesi dışında psikiyatrik bir kliniğe yollandı.
Vietnam’da özel teşebbüslerin işlettiği medya kuruluşları olmadığı için blog dünyası eleştirel haberciliğin tek mecrası. Hükümetin blog dünyasını kapatmaya yönelik çabaları 1 Eylül 2013’te yürürlüğe giren bir kararnamede kendine yer buldu; kararname özel olarak bloggerları ve sosyal medya kullanıcılarını hedef alıyor. Diğer yasal hükümler arasında yer alan İnternet Hizmetlerinin ve Online Bilginin İşletilmesi, Tedariki ve Kullanılması Kanunu’nun 72. maddesi Vietnamlı İnternet kullanıcılarını uluslararası medya mecralarından haberlere bağlanmayı ya da bunları paylaşmayı yasaklıyor ve yabancı şirketlerin Vietnam’la ilişkili web sitelerinde ya da platformlarında yer verdikleri içeriği kısıtlıyor. CPJ’ye gönderdikleri bir e-posta’da hepsi anonim olarak çalışan haber bloğu kollektifi Danlambao (Yurttaş Gazetecileri)’nun editörleri “Doğal olarak hepimiz hapse atılmaktan korkuyoruz. Ve bu Vietnam’daki her bloggerın sadece her gün değil, her saat başı yüzleşmek zorunda olduğu bir korku,” diyor. “Bu, blogger ağlarının filizlenip gelişmesinin önüne geçmek için kullanılan [onarla] baş etme yöntemi.”
Türkiye
Türkiye 2013’te dünyanın önde gelen en çok gazeteci hapseden ülkelerinden biri olmaya devam etti. Ülkede gazetecilerin geniş çaplı bir şekilde soruşturmaya uğraması ve tutuklanması yolu ile oto sansür teşvik edilmeye devam ediyor. Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen Haziran ayındaki hükümet karşıtı gösterilere, bağımsız ya da muhalefet yanlısı gazeteciliğe misilleme olarak medya mecralarına baskı eşlik etti.
CPJ, İstanbul, Ankara ve Türkiye’nin diğer yerlerindeki protestolar boyunca ulusal ve uluslar arası gazetecilere yönelik birçok saldırı, engelleme ve gözaltı belgeledi. RTÜK dört televizyon kanalına gösterilerle ilgili olarak ceza kesti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kamuoyunun önünde uluslar arası medyayı yanlı olmakla suçladı, CNN International’ı, BBC’yi ve Reuters’i açıkça işaret etti.
Birçok eleştirel köşe yazarı, editor ve muhabir açık bir şekilde Gezi Parkı eylemlerine dair yazdıkları nedeniyle kovuldular ya da istifaya zorlandılar. Türkiye Gazeteciler Sendikası’na göre en az 22 gazeteci kovuldu ve 37 tanesi istifaya zorlandı. Bu da Türk holdinglerin medya mecralarına sahip olduklarını ve işlerinin sağlığı için hükümete tutundukları gerçeğini yansıtmış oldu. Misilleme korkusu nedeniyle isminin açık bir şekilde yazılmasını istemeyen bir köşe yazarı “Sorunumuz gazetecilerin hapsedilmesiydi. Şimdiyse sorunumuz ilkönce gazetecilik yapıp yapamayacağımız, çünkü medyada kalanlar doğru düzgün habercilik yapamıyor ve medya dışına itilenler ise doğru düzgün iş bulamıyor,” diyor.
Türkiye ayrıca terörle mücadele kanunlarını eleştirel ifadeleri kriminalize etmek için ve Kürt medyasıyla solcu ve milliyetçi grupları bastırmak için kullanmaya devam ediyor. Ocak ayında Türkiye 11 gazeteciyi daha yasadışı terror örgütüne üye olmak suçlamasıyla tutukladı. Ağustos’ta Ergenekon davasına bakan mahkeme en az 20 gazetecinin hükümet karşıtı bir komploya dahil olduğuna hükmederek uzun hapis cezaları dağıttı. Ne var ki Türkiye’de birçok gazeteci mahkemeleri başlamadan hapiste tutuluyor ve birçoğu haklarındaki iddianameyi görmüyor.
Bangladeş
İslamcılar ve laikler arasındaki sokak çatışmaları Bangladeş’te basın özgürlüğü ikliminin hızlı bir şekilde kötüleşmesine sebep oldu. Hassas konular hakkında konuşan gazeteciler çatışmanın tüm tarafları tarafından hedef alınıyor. Bloggerlar artan bir şekilde şiddetin kurbanı ve hükümet eziyetine hedef oluyor. Blogger Asif Muhiddin Ocak ayında Dhaka’daki ofisinden çıktıktan sonra bıçaklandı. Takip eden ayda başka bir blogger Ahmet Recep Hayder yazdıkları sebebiyle öldürüldü.
Tarihi 1971 yılındaki Pakistan’dan ayrılma savaşına kadar giden soykırım, insanlığa karşı işlenmiş suçlar ve diğer suçları yargılayan bir mahkeme ülke boyunca tansiyonu yükseltti ve bir dizi protestoya sebep oldu. Şubat ayında önde gelen İslamcı bir liderin ömür boyu hapse mahkum edilmesi ülke çapında “Şahbag hareketi” adı verilen protestolara neden oldu, protestocular idam cezası istiyorlardı. Nisan ayında dört laik blogger dini gerilimleri yükseltmekle suçlanarak tutuklandı ve blogları kapatıldı. İslamcılar kendi kitlesel protestoları ile yanıt verdiler ve blogglerların idamla cezalandırılmasını istediler. Şahbag ve İslamcı protestoları takip eden gazeteciler taciz edildi ve fiziksel olarak saldırıya uğradı. Ekushey televizyon kanalının muhabiri Nadya Şarmen Nisan ayında İslamcı bir gösteriyi takip ederken kalabalık bir grup tarafından dövüldü.
Muhalefet yanlısı bir gazete olan Amar Desh’in editörü Mahmudur Rahman yanlış ve küçük düşürücü bilgi yayınlamak ve isyana teşvikten hapsedildi. Avam Ligi tarafından kontrol edilen hükümet ayrıca 4 muhalefet kanalının yayınını da durdurdu. Bangladeş Gelişim, Gazetecilik ve İletişim Merkezi isimli basın özgürlüğü grubunun yöneticilerinden Mainul İslam Han “Bu toplumda çok fazla yanlış anlama var,” diyor. “Diğer tarafın konuşmasına izin vermezsen bu gerilim yaratır.”
Liberya
Başkan Ellen Johnson Sirleaf’in yönetimi yıllar süren iç savaş ve diktatörlükten sonra daha açık ve demokratik bir Liberya sözü vermişti. Ne var ki geçtiğimiz yıl oto sansürün kökleşmeye başladığı bir iklim hakim oldu. Yayın yolu ile iftira davalarında gazetecilerin hapsedilmesi ve çok büyük miktarlarda tazminatlarla çalıştıkları medya kuruluşlarının iflasa sürüklenmesi endişe verici gelişmeler arasında.
Table Mountain Anlaşması’nın – Afrika boyunca karalama ve “hakareti” içeren ceza yasası maddelerinin geçersiz sayılmasına çağrı yapan anlaşma – imzalanmasından bir yıldan fazla süre sonra Sirleaf yönetimi karalamayı suç olmaktan çıkarmak için çok az şey yaptı. Buna ek olarak hükümet yetkilileri tarafından açılan davalarda aşırı miktarda tazminatlara hükmedildi. Ağustos ayında $1.5 milyon tazminata hükmeden bir karar önde gelen bağımsız gazete FrontPageAfrica’nın kapanmasına, sorumlu yazı işleri müdürü ve yayıncısı olan Rodney Sieh’in hapsedilmesine sebep oldu. Davanın içinde siyasi tınılar vardı. Sieh ödeme yapılana kadar belirsiz bir süre için hapse kondu, daha sonra geçici “mazeret izni”ne çıkarıldı. Kasım ayında uluslar arası tepkilerle beraber yayın yoluyla iftira suçlamaları düşünce mahkeme sonunda Sieh ve FrontPageAfrica hakkındaki yargılamayı durdurdu.
FrontPageAfrica sürekli olarak yolsuzluk, görevi kötüye kullanma ve insan hakları ihlalleri hakkında haberler yaptı ve yerel gazeteciler CPJ’ye verilen ağır tazminatın eleştirel gazeteyi kapatmak için açık bir dalavere olduğunu anlattılar. Liberya Basın Birliği’ne göre Sirleaf 2005’te seçildiğimden bu yana hiçbir gazete açılan bir yayın yoluyla iftira davasını kazanamadı. Birliğin başkanı Peter Quaqua “Hükümet yetkilileri mahkemeleri kamuoyunu da ilgisini çeken bu tür konularla meşgul etmek konusunda bu kadar istekli olduğunda, basının özgür bir şekilde işini yapabilmesi daha da zorlaşıyor,” dedi.
Gazeteciler için gergin olan bu ortama ilaveten, Sirleaf’in kilit önemdeki yardımcılarından biri Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde yaptığı konuşmayla yangına körükle gitti. Sirleaf’in baş güvenlik danışmanı Othello Daniel Warrick gazetecilere “terörist” dedi ve başkanlığı eleştiren makale yayınlayan her gazetecinin “peşine düşeceğini” söyledi.
Ekvador
İftira davaları ve kamuoyu önünde yetkililer tarafından edilen hakaretler Ekvador’daki basını sindirmek için kullanılırken, Cumhurbaşkanı Rafael Correa yönetimi tarafından basın özgürlüğü iklimini daha da kötüleştiren bir dizi yasal düzenleme 2013 yılında uygulandı.
Yeni iletişim kanunu Haziran ayında Ekvador Ulusal Meclisi tarafından editoryal içeriği düzenlemek adına onaylandı ve kanun yetkililere keyfi yaptırımlar uygulama ve basını sansürleme yetkisi verdi. Kanun medya içeriğini izlemek için bir kurulu zorunlu kılıyor. Ayrıca kanun gazetecilerin doğru ve dengeli bilgi vermesini isteyen aksi takdirde cezalarla karşılaşacaklarını söyleyen belirsiz ifadelerle dolu.
İsmi yeni açıklanan iletişim ve bilgi denetmeni Carlos Ochoa kamuoyu önünde basını aşağılamasıyla bilinen bir isim. El Universo gazetesinin editörlerinden Monica Almeida “Atmosfer [bu] kanun nedeniyle çok daha kötü,” diyor. “Daha önce hükümetin belirli bir düzeyde kontrolü vardı… fakat onlara kendi iyiliklerine olan bir sürü şeyi yapma şansı sağlayan İletişim Kanunu gibi bir çerçeveleri yoktu.”
Bu yılın başlarında haber medyasını siyasi adayları seçimden 90 gün önce “doğrudan ya da dolaylı olarak” tanıtmaktan men eden yeni kanun Ekvador medyasında geniş çaplı bir oto sansüre neden oldu. Kanun birçok kesim tarafından 17 Şubat’ta yeniden seçilmek isteyen Correa’ya eleştirinin önünü kapamanın bir yolu olarak görüldü ve seçimler hakkında dar ve sığ haberlerin yapılmasıyla sonuçlandı. Almeida, “Haberler konusunda ciddi eksiklikler vardı… enine boyuna derinlemesine haber yapmak çok zordu,” diyor.
Zambiya
Eylül 2011’de, Zambiya’da 20 yıl süren tek parti yönetiminden sonra, Cumhurbaşkanı Michel Sata tarafından yönetilen Yurtsever Cephe hükümeti daha çok medya özgürlüğünün olduğu bir dönem vaat etmişti. Ne var ki şu anda, çoğunluğu devlete ait olan medya her zamankinden çok daha fazla oto sansür baskısı altında ve bağımsız gazetecilik için açılan küçük alan da kapanmaya başladı.
Zambiyalı liderler gazetecileri sindirmek için iftira davalarına uzun süredir başvuruyorlar ve Sata da serbest gazeteci Paul Carlucci’ye göre bu yolu çabucak kullandı. Hükümet bağımsız gazetecileri bir dizi belirsiz ve düzmece suçlama ile hedef aldı. Yetkililer yasaklı haber sitesi Zambian Watchdog ile bağlantılı olduğundan şüphelenilen Zambiyalı gazeteci Wilson Pondamali’yi isyana teşvik ve cumhurbaşkanına hakaretle suçladı – suçlamalar sonunda askeri bir dükkanın malı olan bir kitabın kütüphaneden çalınmasına döndü. Zambian Watchdog ile bağlantılı olduğundan şüphelenilen iki başka gazeteci Thomas Zyambo ve eski gazetecilik eğitmeni Clayson Hamasaka da uyuşturucu bulundurmaktan cumhurbaşkanına hakarete bir dizi suçlama ile karşılaştı. Suçlamalar polis soruşturması ilerledikçe değişti. Hamasaka “Hareketlerim ciddi şekilde kısıtlandı… Sindirmekten başka ne başarmaya çalıştıklarını bilmiyorum,” diyor. “Tüm meslektaşlarım korku içinde. Şu anda herhangi bir eleştirel haberi yazmaya cesaret ederseniz, tutuklanırsınız.”
Zambia Reports Şubat 2012’de yayın hayatına başlayan bir haber sitesi, site Temmuz ayında engellendi. Sorumlu yazı işleri müdürü CPJ’ye çalışanlarına bundan hükümeti sorumlu tuttuklarını söyledi. Zambia Reports Zambiya Bilgi & İletişim Teknoloji Makamı’na (ZICTA) 22 Temmuz’da şikayette bulundu, ancak yanıt alamadı.
Maya Taal Brüksel’dedir, serbest yazar olarak çalışmaktadır. Daha önce CPJ’in ve İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün iletişiminde çalışmaktaydı.