Joel Simon/CPJ İdari Müdürü
Türkiye bir basın özgürlüğü cenneti sayılmaz ama ülkeyi gazeteciler için ilginç kılan şey, herhangi bir günde ürettiği haber miktarı. Neredeyse her gün gerçekleşen sokak protestoları, ekonomik gelişmenin düşüşe geçmeye başlaması ve Suriye kaynaklı bölgesel çatışma ihtimali derken, yerel haberler muazzam. Ayrıca İstanbul sadece Türkiye’yi izleyen yabancı basın için değil; Suriye, Irak ve Mısır’ı izleyenler için de bir merkez üs durumunda.
Tüm bunların anlamı şu ki, İstanbul’da bir gazeteci topluluğunu bir araya getirmek hiç de zor değil; hele ki içkileri siz ısmarlıyorsanız. Muhabbet kaçınılmaz olarak nelerin haberleştirildiğinin yanı sıra nelerin haberinin yapılmadığını da içeriyor.
Geçen yılın manşeti CPJ’in Türkiye’yi dünyanın lider gazeteci zindancısı olarak tanımlamasıydı. Terörle mücadele kanunlarının muhalif söylemi kriminalize etmek için geniş çaplı kullanımı, Türkiye devletinin Kürt medyasının yanı sıra hükumeti yıkmaya çalıştıklarını iddia ettiği solcu ve milliyetçi grupları bastırma stratejisinde hep ana bileşenlerden biri olagelmiştir.
Aslında bugünkü durum CPJ’in kapsamlı basın özgürlüğü raporunu yayımladığı 2012 yılının Ekim ayındakinden daha da kötü. Haziran ayında, Gezi Parkı’nın yıkımı üzerine çıkan sokak çatışmaları daha büyük çapta gösterilere dönüştüğünde, protestoları izleyen gazeteciler sıklıkla polis tacizine hedef oldular. CPJ’in geçen hafta Türkiye’ye yaptığı ziyarette IMC televizyonundan gazeteci Hüseyin Gökhan Biçici ile tanıştım; bana polislerin kendisini nasıl gözaltına aldıklarını, gaz maskesini parçaladıklarını ve defalarca coplarla döverken genital bölgelerini hedeflediklerini anlattı.
Ancak ana akım medyada çalışan gazetecilerin çoğunun korkusu dövülmek ya da hapsedilmek değil. Onun yerine işlerini kaybetmekten korkuyorlar.
Medyayı kontrol ve manipüle etmenin başlıca yöntemleri, karmaşık iş ilişkileri devlet desteğine bağımlı olan medya sahiplerine baskı uygulamak gibi dolaylı metotlar içeriyor. Belli bir gazetecinin kovulması ya da işe alınması için hükumet danışmanlarından gelen telefonlara dair yaygın bilgiler var. Türkiye Gazeteciler Sendikası’na göre düzinelerce gazeteci işlerini kaybetti.
Sabah gazetesinin eski ombudsmanı Yavuz Baydar’ın The New York Times‘da yayımlanan yazısında Türkiye’nin medya gruplarının basın özgürlüğünü nasıl “çökerttikleri” detaylarıyla anlatılıyor. Bu kesinlikle doğru fakat bunu hükumet baskısı altında yaptıklarını notunu düşmek de önemli.
Süregelen kovuşturmalar, dayak, uluslarası medya aleyhine sözlü salvolar, medya sahiplerine dolaylı baskı gibi faktörlerin birleşimi gazetecilerin fikirlerini ifade etmeye korktuğu ve halkın bilgiye tam olarak erişemediği tehlikeli bir ortam yarattı. Türkiye kendini bölgesine bir model olarak göstermekten hoşlanıyor ve ABD başkanı Barack Obama da sıklıkla ülkeyi bir örnek olarak gösterdi. CPJ’in Türkiye’deki çalışmaları sadece Türkiyeli gazetecileri korumayı değil, ülkenin medyaya baskı modelinin başka bir yerde örnek alınmamasını da amaçlıyor.
Türkiye hükumeti, ekonomik gelişmesinin ve bölge üzerinde etkisinin büyük oranda uluslararası perspektifte nasıl gözüktüğüne bağlı olduğunu anlıyor. Hükumetin CPJ’e ve ülkenin tüm diğer ülkelerden çok gazeteci hapsettiğine dair bulgularımıza yönelik sert eleştirilerde bulunmuş olmasının sebebi bu.
Neticede, mevcut ortam ne kadar sorunlu olursa olsun, Adalet Bakanlığı yetkilisi Kenan Özdemir ile 16 Eylül günü Ankara’da yaptığımız ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a iletilmek üzere detaylı bir mektup sunduğumuz olağan toplantıdan biraz umutlandık.
Toplantının tonu açık ve yapıcı idi; iletişimi iyileştirmek ve güven oluşturmak çabasıyla, Aralık ayında yayımlanacak 2013 yılı hapisteki gazeteciler listemize almayı düşündüğümüz isimleri Adalet Bakanlığı ile paylaşmakta anlaştık. Buna karşılık, bakanlık da davalara dair görüşünü paylaşma taahhüdünde bulundu. Bu raporlama sürecinin doğal bir parçası ve tabii ki kendi bağımsız kararımızı verirken hükumetin görüşlerini de değerlendireceğiz.
Adalet Bakanlığı’ndaki görüşmede, CPJ Yönetim Kurulu Başkanı Sandra Mims Rowe en azından bir uzlaşma noktası bulmuştu. Türkiye’nin önemli olduğunu ve bu ülkede olanların bölge ve dünya için de önemli olduğunu söyledi. Gazetecilik söz konusu olduğunda bu kesinlikle doğru ve Türkiye bu yüzden CPJ’in [basın özgürlüğü] savunuculuğunun odaklandığı yerlerden biri oldu ve olmaya devam edecek.